Sovyetler ve Çocuk
D. Emrah Zıraman
Aile sınıflı toplumun temel dayanaklarından birisi olduğu kadar sınıflı toplumda egemen sınıfların korumak için cansiperane çabaladığı toplumsal bir kurumdur. Tam da bu nedenle Komünist Manifesto’da Marx ve Engels şunları söylüyor:
Ailenin ortadan kaldırılması! En köklü̈ değişiklikleri savunanların bile Komünistlerin bu yüz kızartıcı niyeti karşısında kanı beynine sıçrıyor. Bugünkü̈ aile, burjuva ailesi neye dayanıyor? Sermayeye, özel kazanca…Siz çocukların ana babaları tarafından sömürülmesine son vermek istemekle mi suçluyorsunuz bizi? Bu suç kabulümüzdür. (s.43) 1
Ekim Devrimi’nin siyasal önemi, daha çok işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi bağlamında ele alınır. Bununla birlikte burjuvazinin – hâlâ daha- Sovyetler Birliği’ne öfkesi salt burjuvazinin iktidarının yıkılabileceğini dünya proletaryasına göstermesi değildir. Esas öfkesi Sovyetler Birliği’nin kapitalizm dahil her türden sınıfsal ilişkiyi sosyalist biçimde değiştirmesi, dönüştürmesidir.
Ekim Devrimi sadece devrimin siyasal yönüne odaklanmamıştır. Keza Lenin devrim öncesinde 1913’te, hem Rusya’daki hem de genel olarak kapitalizm analizlerinde işçi sınıfı ve çocuk ilişkisindeki kapitalist özü net biçimde formüle eder: “Çocuk işçiliği ne kadar çok sömürülürse, şüphesiz işçinin durumu da o kadar kötüleşir ve hayatı da o kadar zorlaşır.” (Lenin, Köylü Çiftçiliğinde Çocuk İşçiliği)
Rusya’da siyasi iktidarı burjuvazinin elinden alan işçi sınıfı daha ilk kararnamelerinde eğitimi ücretsiz hale getirirken çocuk işçiliğini de yasakladı. Ekim Devrimi sonrası çocuklara yönelik başta kreşlerle ilgili sayılara bakıldığında bile sıçramanın büyüklüğü ve etkisini görmek mümkün.
Sovyetler Birliği’nde çocukla ilgilenmek daha anne karnında başlıyordu. Hamilelik sırasında her anne 10-12 defa muayene edilir, testleri yapılırdı. Hamile bir kadının işten atılması yasaktı.1918’de Moskova’da 4 olan kreş sayısı 1928’de 104’de, 1931’de 120’ye çıkarıldı. Moskova’daki kreş sayısı beş yıllık planın gerisinde olmasına rağmen sıçramalı bir ilerleme gösterir. 1932-33 yıllarında tüm Sovyetler Birliği’nde çocukların %80’i büyük sanayi merkezlerinin kreşlerinde, %66’sı da kolektif çiftliklerin kreşlerindeydi.
Sovyetler Birliği’nde eğitim ??? yılında dört, yedi ve dokuz yıllık eğitim olarak ayrıldı. Dört yıllık okulların sayısı nispeten az olsa da yedi yıllık okulu bitirenler “teknik okullara”, dokuz yıllık okulu bitirenler üniversiteye gidebiliyordu. Çocukların örgütlü olmasına da Sovyetler Birliği’nde özel bir önem gösteriliyordu. 7-12 yaş arası için “Ekim Çocukları”, 12-16 yaş grubu için “Genç Öncüler”, 16 yaş üzerindekiler ise “Komsomol”da örgütleniyordu. Elbette Komsomol öğütlenmesi Bolşevik Parti’nin gençlik örgütlenmesi olarak diğer iki örgütlenmeye göre farklı bir yapıya sahipti. Ayrıca 1933 yılında Merkez Komitesi “ilginç” bir karar alarak 1931 yılında temel seviyede verilen eğitimin kötü olmasından dolayı “ideolojik toplantıların ders saatleri içerisinde düzenlenmesini” MK kararı ile yasakladı. Eğitim gören çocukların “atıl zamanlarında topluma faydalı faaliyetler kapsamında aşırı yük altına alınmaları”nı da yasaklanırken çocukların politik faaliyetlere katılımı ancak “ders saatleri dışında olmak” kaydı ile çocukların “açık rızası”na bağlandı.
Sovyetler Birliği hukuki bakımdan da ileri kapitalist ülkelerin ilerisindeydi. Ekim Devrimi’inden aylar sonra 1918’te bir çocuğun ebeveynlerinin medeni hallerine bağlı tanımı tamamen ortadan kaldırılarak meşru ve gayr-ı meşru çocuk ayrımına son verildi. 1930’ların ortalarında suç işlemiş çocuklarla yapılan çalışmalar sonrasında “çocuk suçlarını kontrol altına almak için ceza kanunlarının güçlendirilmesi” kararı alınırken aynı zamanda “çocuğuna yeterince ilgi göstermeyen ebeveynlerin ??? veya boşanma sonrası çocuğun bakımı için fon sağlanması”na yönelik adımlar atılıyordu.
Sovyetler Birliği’nin sayılara döküldüğünde bile ileri kapitalist ülkelere göre muazzam farkın ortaya çıkmasındaki en önemli adım Ekim Devrim’inden sadece 3 ay sonra 1918’de ilan edilen “Moskova Çocuk Hakları Bildirgesi”dir. Kapitalist dünyanın BM çatı altında 1985 yılında “Çocuk Hakları Bildirgesi”ni kabul ettiği düşünüldüğünde bile sosyalist bir toplumun farkı ortaya çıkıyor.
17 maddeden oluşan bu bildirgenin her bir maddesi önemli olmakla birlikte birkaç maddesi var ki bugün bile insanda heyecan uyandıran hakları çocuklara veriyor: Yaşına bakılmaksızın her çocuk bir bireydir ve ne toplumun ne de devletin malıdır (m.3); kötü eğitimci ise çocuğun anne ve babasını reddetme ve onlardan ayrılma hakkı vardır (m.4); Çocuk, hak ve hürriyetlerde, yetişkin, reşit kişiyle her yaşta eşittir (m.8); yaşamlarını ve kapasitelerini düzenleyen kuralların derlenmesine katılma hakkı verilmelidir. (m.11) hiçbir çocuk hapsedilemez, cezalandırılamaz (m.16).
Yazıyı 1967 yılında Ekim Devrim’inin 100. yılında açılmak üzere Sovyet çocuklarına yazdırılan ve “zaman kapsülleri” içine konan hayallerinden birisi ile bitirelim: “Bedava dondurma yiyebileceğimiz ve bedava sinemaya gidebileceğimiz, ödevlerimizi makinelerin yapacağı, öğretmenlerin ise sabırlı robotlar olacağı komünizmin hayalini kuruyoruz.”
Her ne kadar Sovyetler Birliği 100. yılını göremeden yıkılsa da bugün milyonlarca insan beşinci sınıf öğrencisi Olga Shvydkova’nın hayali peşinde koşmaya devam ediyor ve edecek. Ta ki “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek.”