2025: Kışı Bahara Çevirmeliyiz

68

Yeni bir yılı tazelenmiş umutlar ve heyecanla karşılamaktan daha doğal ne olabilir? 

Yeni yıl -adı üstünde- yeni bir başlangıç demektir. Tazelenmedir. Tabii ki umutla yüklü olacaktır. 

Şair Turgut Uyar umudu “baharı beklemeye” benzetir. Haklıdır. Fakat “Umutsuzluğu taşır yanında” diye de uyarır.

2025’i karşılarken tabii ki umutlu olmak istiyoruz. Her şey bir yana 2024 çok fazla kan, gözyaşı, acı, yoksulluk, yoksunluk yaşattı insanlığa. İnsanlığımızdan utanır hale geldik. Yanı sıra damarlarımızı ateş bastı Trump gibi dengesiz ırkçı bir maçonun dünyanın halen en güçlü emperyalist ülkesinin başına yeniden geçtiğini görünce, sırtını ABD-İngiltere ikilisiyle her açıdan düşkünleşip onların kuyruğu haline gelmiş Avrupa’nın sınırsız desteğini arkasına alan Netanyahu cismine bürünmüş siyonist caniliğin pervasızlığı ve katliamlarına tanık oldukça öfkeden kıpkırmızı kesildik. 

İnsanlığın toplumsal üretici güçleri ve teknolojinin bu denli geliştiği bir kesitte dünyanın dört bir yöresinde insanların hâlâ açlıkla, susuzlukla, akıl almaz bir sefaletle boğuşmak zorunda kalıp bir umut diye göç yollarına dökülmesi içimizi sızlatıyor.

Irkçılığın, faşizmin bu denli hızlı yükselişi, bir zamanlar “demokrasinin temel gerekleri” olarak gösterilen düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün, seçme özgürlüğünün şimdi yerlerde sürünüyor olması, attığımız her adımın hatta nasıl soluk alıp verdiğimizin bile burjuva devletler tarafından gözetleniyor oluşu hepimizi ürkütüyor.

Düne kadar bize uzak gördüğümüz coğrafyalarda yaşayan halkların yaşamını cehenneme çeviren savaş alevleri şimdi Avrupa’nın göbeğine kadar geldi. Her gün bilmem nerelerin bombalanıp hangi kentlerin, yolların, köprülerin, elektrik santrallerinin füzelerle vurulduğu haberlerini alıyoruz. Ortadoğu hakeza. Filistin diye bir ülke, Filistin halkı diye bir halk bırakmamakta kararlı Siyonist soykırım stratejisi, şimdilerde Suriye’ye sıçratılan işgal ve yerleşim politikaları hiçbir engelle karşılaşmadan yürüyor. Rojava’da filizlenen halkçı umudun soldurulması için bölgesel ve dünyasal kötülüğün bütün kuvvetleri soysuz bir pazarlık yürütüyorlar. Ya kendini inkar ederek bizim istediğimiz çizgi ve kıvama gel ya da boğarız ikilemini dayatıyorlar. Bu manzara içimizi daraltıyor. 

Dünyamız ve insanlık bir kışı yaşıyor! Hem politik hem ahlaki hem de ekolojik bir kış. 

Doğru, bu koşullarda umuda daha fazla ihtiyacımız var! İçimizi kaplayan karamsarlık ve korkulardan kurtulmaya ihtiyacımız var! Hayaller kurmaya ihtiyacımız var! Kışı bahara çevirmeye ihtiyacımız var! Bu insani arzu ve beklentileri hangimiz hafife alabilir, kim kınayabilir?..

Kaldı ki o umudu temsil edip diri tutan örnekler de gözlerimizin önünde. Kâh ABD’nin en seçkin üniversitelerini bile içine alan Filistinle dayanışma eylemleri biçiminde kâh Londra, Berlin, Paris gibi başkentlerde bile polis terörü ve yasak tanımayan sokak gösterileri biçiminde kah İsrail’e silah taşıyacak gemileri yüklemeyi reddeden İspanyol, İtalyan, Yunan liman işçilerinin onurlu tutumu biçiminde  kah açlığa, zorluğa, yağmura-çamura, polis terörüne müftü telkinlerine pabuç bırakmayan Polonez işçilerinin aylardır sürdürdükleri inatçı grev ya da grev yasağını tanımayan metal işçilerinin kararlılığı biçiminde karşımıza çıkıyor, yüreklerimize su serpiyor.  

Lakin gerçekçi olmak zorundayız! 

2025’ten umutlu olmak isterken yeni bir dünya savaşı felaketinin kapımıza dayandığı gerçeğine gözlerimizi kapatabilir miyiz?.. Dünyamızın ekolojik dengelerinin alt üst edilişini hâlâ kayıtsızlıkla seyredip iklim krizinin sonuçlarını artık her gün her mevsim yaşar hale geldiğimizi umursamamayı sürdürebilir miyiz?.. 

Zaten sorun bir yönüyle de burada düğümleniyor. Nazım’ın dediği gibi “kabahatin birazı da bizde”. İnsanlığı çürüten, doğayı tüketen, dünyanın dengelerini alt üst eden kapitalist azami kâr hırsı, pervasızlık, saldırganlık, küstahlık bizim boş vermişliğimizden, kayıtsızlığımızdan, sinikliğimizden, korkaklığımızdan cesaret alıyor.

Evet, 2025’i umutla karşılayalım! Umuda çok ihtiyacımız var çünkü. Yalnız umut etmeyi de hak etmemiz gerekiyor!   

Yine şaire kulak verecek olursak, 

Umut yoktur
Kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
Çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
 

Çok doğru! Doğru olmasına doğru ama biz bu umudu cesarete dönüştürürsek, biz bu umudu eyleme dökersek kimse önünde duramaz!  Yoksa…

“Aslında bir alıştırmadır umut
Öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-Baharı beklemeye benzer-
Hain ve olmayanadır çünkü
Umutsuzluğu taşır yanında
Oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
Önüne durulmaz mantığıyla doğanın
Yeşilden olma birim
Sudan gelme itmeyle

Umut yoktur
Kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
Çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
Bütün gümbürtüsüyle
Umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
Biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar “

(Turgut Uyar- Umuttur şiirinden)