Sendikal bir stratejinin ana esaslarına dair

179

/Aşağıdaki metin, 2008 Haziranı’nda kaleme alınmış toplam 15 tezden oluşan bir çalışmanın ilk parçasının özetidir. Çalışmanın bütünü Alınteri sitesinin Arşiv Unutmaz sekmesinden okunabilir.  https://alinteri9.org/2020/06/14/sendikal-bir-stratejinin-ana-esaslarina-dair-i/)

  1. Komünist hareketin sendikal faaliyet ve yönelimleri 4 temel stratejik hedefi aynı anda gözetir:
  1. İşçi sınıfının geniş yığınları içinde ’sınıf olma’ bilincini, ortak çıkarlar temelinde kolektif hareket ve mücadele yeteneğini, militan eylemci bir ruhu ve sınıfın yaptırım gücünü geliştirmek,
  2. Sınıfın (ve işçi sınıfının kazanımları şahsında diğer emekçi sınıf ve tabakaların) çalışma ve geçim koşullarının yanı sıra toplumsal-siyasal yaşam koşullarında da iyileştirmeler sağlamak,
  3. Sendikal faaliyet ve mücadelelerin ateşi içerisinde sınıfı, emekçi yığınları ve onların öncü kesimlerini sosyalizm davasına kazanmak ve
  4. onları komünist öncünün ideolojik-politik-örgütsel etki alanı içine çekmek (komünist hareketle işçi sınıfı hareketinin birleşmesine kanal açmak)

Proleter sosyalist karaktere sahip devrimci bir sınıf sendikacılığı çizgisi açısından bunlar bir bütündür, hiçbiri diğerlerinden kopartılamaz, yine hiçbiri diğeri -ya da diğerleri- pahasına ihmal edilemez. Proleter sosyalist bir devrimci sınıf sendikacılığı anlayışı ve çizgisini, ekonomizm ve sendikalizmin her türünden olduğu kadar devrimci-halkçı sendikal mücadele anlayışlarının şu veya bu yöne önem veren değişik tip ve türlerinden de ayıran özsel ayrım her şeyden önce bu bütünlük düşüncesinde somutlanır/saklıdır.

2) Sınıfın sendikal mücadele ve örgütlenmesini proleter sosyalist devrimci sınıf sendikacılığı çizgisinde geliştirmeyi hedefleyen (bu misyonu yerine getirmeye soyunan) bir stratejik yönelim, yukardaki özsel bütünlüğü tutturabilmek için her şeyden önce şu 4 ana esas üzerine inşa edilmelidir:

a) Devrimci proletaryanın sosyalizmi gerçekleştirme ve sınıfsız komünist topluma ulaşma tarihsel amacı ışığında devrimci öncü misyonunun temel gereklerine uygunluk (ideolojik boyut),

b) İçinde bulunulan tarihsel dönemde kapitalizmin gelişme düzeyi ve üretimin örgütlenme biçimi tarafından belirlenen işçi sınıfının yapısı ve toplumun diğer sınıfları ile olan ilişkilerindeki değişikliklere uygunluk (tarihsel boyut),

c) İçinde bulunulan somut tarihsel evrede sınıf hareketinin mevcut durumu ve düzeyi, sınıfın genel bilinç ve örgütlenme düzeyi, devrim-karşı devrim güçleri arasındaki güç dengeleri, uzak ve yakın geçmişle bağlantısı içerisinde bunların gelişme seyri, güncel durumda gelişmenin yönü ve hareketin özellikle zorlanma eşiklerini dikkate alan somut tarihsel gerçekliğe uygunluk (konjonktürel/taktiksel boyut)

d) Sınıf ile olan ilişkilerin mevcut düzeyi ile bu stratejik plan arasındaki açıklığın kapatılmasına hizmet edecek şekilde komünist hareketin sınıf hareketi içindeki stratejik mevzilenme planına uygunluk (örgütsel boyut).

Bunlar da bir bütündür; birbirlerinden ayrılamaz, biri veya bazıları adına diğerleri bir kenara bırakılamaz!

Aksi taktirde: İdeolojik boyutun ihmali, ekonomizm ve kuyrukçuluk başta olmak üzere sendikal faaliyet ve mücadelenin özgün karakterinden kaynaklanan her türlü sapmaya kapıları ardına kadar açar, ayrıca tarihsel ve konjonktürel özgünlüklerin zamanında, isabetli ve bütünlüklü bir biçimde yakalanarak etkili ve işlevsel bir dönemsel strateji ve tutarlı devrimci taktiklerin üretilmesini tesadüflere bırakır; tarihsel boyut ile özellikle konjonktürel boyutun atlanması ise -en iyimser durumda bile- şu ya da bu yönde tek yanlılaşıp daralmış, sınıfın geniş kitleleri ile buluşmaktan uzak sınırlı ve aldatıcı oyalanma pratiklerinden fazlasını üretemez.

3) Genel ya da dönemsel devrimci bir sendikal politika/strateji sahibi olmak demek, her şeyden önce, geniş kitlelere ulaşmayı hedefleyen ciddi ve sistematik bir devrimci sendikal pratik faaliyetin içinde olmak anlamına gelir.

Başka bir ifadeyle, ciddi ve anlamlı bir devrimci sendikal faaliyet, her şeyden önce ciddi ve iddialı bir pratik kitle çalışması olarak ele alınıp yürütülmek zorundadır.

Pratiğin bu merkezi konumu, bizzat bu alanın doğasından ve asli işlevinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Sendikal alan, sınıfın çalışma ve yaşam koşullarında iyileştirmeler sağlama imkanlarını içermesi nedeniyle sınıfın en geri kesimlerini dahi kolayca içine çekip harekete geçirebilme özelliğine sahiptir. Sınıfsal ve siyasal mücadelenin diğer düzlemlerinden o en başta bu özelliği ile ayrılır. Komünist öncünün devrimci sendikal faaliyeti de zaten alanın bu özgünlüğü üzerine kurulur.

Devrimci sınıf sendikacılığı çizgisinde yürütülen komünist bir sendikal faaliyet, alanın asli konusunu oluşturan ekonomik haklar ve talepler için mücadeleyi asla ihmal edip küçümsemeksizin (bu “solculuk” zaten faaliyeti sendikal bir faaliyet olmaktan çıkarır) ama kendisini salt bununla da sınırlamadan (bu da onu her türlü ekonomizm ve sendikalizm eğiliminden ayırır) sendikal faaliyet ve mücadelenin sınıfın en geri kesimlerini dahi harekete geçirici özelliğinden yararlanarak sınıfın olabildiğince geniş yığınlarını “kendinde sınıf” olma konumundan çıkararak “kendisi için sınıf” olma sürecine sokmak amacıyla yürütülür. Dolayısıyla daha başından itibaren o, sınıfın en geniş kesimlerine ulaşmayı, onları etkileyip arkasından sürüklemeyi hedefleyen pratik bir kitle çalışması olarak ele alınmak ve yürütülmek zorundadır.

Bunu merkeze koymayan bir sendikal faaliyet ve yönelim, tarihsel süreçlerin ve sınıf hareketinin seyri ve biçimlenişi üzerinde etkili “devrimci öncü” bir rol oynamak şurada dursun, kayda değer sonuçlar üretebilen anlamlı bir pratiğin dahi sahibi olamaz.

4) Sendikal politika, strateji ve taktiklerin inşası iki boyutlu bir kuruculuk gerektirir: Teorik ve pratik… Fakat sendikal alandaki faaliyetlerde pratiğin merkezi konumu, genellikle “teorik bir faaliyet” olarak görülen somut politika, strateji ve taktiklerin inşası süreçlerinde de geçerlidir. Özellikle de genel bir çizginin ortaya konulması aşamasının artık geride kaldığı (geçildiği), içinde bulunulan evredeki somut durumun özgünlüklerini yakalamanın tayin edici bir önem kazandığı dönemsel stratejiler ve gündelik taktiklerin belirlenmesi söz konusu ise pratik kuruculuğun/pratiğe dayalı kuruculuğun rolü çok daha büyür.

Çünkü bu politika ve taktiklerin başarısı her şeyden evvel, sınıf hareketinin mevcut durumdaki düzeyinin yanında sınıfın geniş kesimlerinin ruh haline ne kadar denk düştüğüne, sınıfın o kesitteki beklenti ve ihtiyaçlarına ne ölçüde yanıt oluşturabildiklerine bağlıdır.

Devrimci öncülük misyonu ve iddiasını lafta bırakmayacak etkinlik ve işlevselliğe sahip olması gereken dönemsel strateji, politika ve taktikler, hareketi bir bütün olarak ileriye doğru sıçratacak dinamikleri ve yüklenme noktalarını doğru belirlemenin yanında sınıf hareketinin o kesitteki zorlanma noktalarını da doğru belirlemek, sıçrama potansiyelleri ile birlikte geriye çekici ve frenleyici unsurları, en başta da sınıfın genel kitlesinin ruh halini dikkate almak zorundadır. 

Aksi taktirde “politika” ve “taktik” adına ortaya konulan öneriler, teorik-ideolojik açılardan ne kadar doğru olurlarsa olsunlar -en doğru ve isabetli hallerde dahi- “kitaba uygun” ama devrimci açıdan işlevsiz “genel doğrular” olmaktan öteye geçemezler. Bu temelde yürütülmeye çalışılan bir faaliyet ise kağıt üzerindeki iddiası ne olursa olsun sınıfın geniş kitlelerini örgütlemeye yetenekli, en azından bu potansiyellere sahip bir faaliyet olmaktan çok en fazla dar bir çevre içine sıkışıp kalan “kendinde bir faaliyet” olmanın ötesine geçemez ve politik açıdan bu aslında kendiliğindenciliğin en sinsi ve en öldürücü biçimlerinden biridir.

Yalnız bu noktada kitleleri bulundukları bilinç ve örgütlülük düzeyinin ilerisine çekmeyi amaçlayan devrimci bir kitle örgütçülüğü anlayışı ile kitlelerle buluşabilmek adına kendini onların bilincine ve geri yönlerine uyarlayarak ‘kitleleşen  kuyrukçu bir oportünizm arasından geçen ‘ince‘ bir çizgi vardır. Sendikal politika ve taktiklerin etkili ve işlevsel olabilmelerinin temel koşulunu oluşturan sınıfın geniş kitlelerinin durumunu ve ruh hallerini dikkate alma zorunluluğu, öncünün devrimci öncülük misyonunu ve tarihsel amaçlarınıunutan  bir tek yanlılıkla ele alınıp abese vardırılırsa bu kez berbat bir kuyrukçuluk ve sendikalizm üreten bataklığa dönüşür.

Sınıf hareketinin zaten geri bir düzeyde seyrettiği kesitlerde sınıfsal bilinç, örgütlülük ve deneyimin gelişmemiş olduğu sınıf kesimleri arasında girişilecek kitle çalışmaları sırasında bu tehlike daha da büyümüş olarak kendini gösterir ve işin ilginci, istediği sonuçları bu kuyrukçulukla da alamadığı durumlarda çok çabuk zıddına -kitlelere ve kitle çalışmasına sırtını dönen sektarizme- dönüşme potansiyelini içinde taşır.

Komünist öncü, sınıfın nabız atışlarını -ve tabii ondaki değişmeleri- ancak sınıfın içinde olabildiği, oradan beslendiği ölçüde doğru ve isabetli bir biçimde, bütünlüklü olarak ve zamanında yakalayabilir. Bu anlamda, gelişkin bir sınıf pratiği, bu alanda gelişkin -ve isabetli- bir devrimci teorinin inşasının da önünü açmakla kalmaz ona olan ihtiyacı büyütür, sorunu yakıcılaştırır, teorik araştırma ve faaliyetin önüne pratiğin sorunlarını taşıyabildiği ölçüde ona kapsam bakımından genişlik, somuta inen bir derinlik, süreklilik kazanmış bir canlılık ve somut karşılığını/gerçek değerini bulabileceği bir işlevsellik kazandırır.

5) Sendikal politika, strateji ve taktiklerin inşası sırasında pratiğin kurucu rolü ikinci ve asıl önemli düzlem olarak öncüyü sınıfın görüş alanına sokacak, sınıfın geniş kitleleri için esin ve cesaret kaynağı olacak somut örneklerin yaratılması biçiminde (süreci-pratiği olarak) karşımıza çıkar. Sınıfın geniş kitleleri için esin ve cesaret kaynağı olacak pratik örneklerin yaratılması, kitlelerin kitlesel ölçeklerde harekete çekilebilmeleri açısından tayin edici bir öneme sahiptir. Sınıfın ihtiyaç ve beklentileriyle de örtüşen, onların arayışlarına yanıt olma özelliğine sahip zenginlikte biçimler içeren eylemli bir faaliyete dayalı olmayan bir “kitle örgütlenmesi” yaratılamaz.

Dolayısıyla eylemsiz bir “kitle çizgisi” anlayışı ve kitleleri örgütleme” iddiası, ya boş bir hayal ve kendini kandırmadır ya da sağcı bir sapmanın kendini kamufle etme çabasıdır.

(…)

Kitleleri örgütleyebilmenin bu temel gerekliliği bugün çok daha büyük ve yakıcı bir ihtiyaç durumundadır. Çünkü;

  1. sınıf hareketi büyük yapısal değişimler geçirmiş olmanın yanı sıra en temel tarihsel kazanımlarını dahi yitirdiği ağır bir yenilgi döneminin fiziksel ve ruhsal ezikliğinden hâlâ kurtulabilmiş değildir; sınıf olarak kendine ve eyleminin gücüne olan güvenini kaybetmiş, bölünmüş, parçalanmış, örgütsüzleştirilmiş, kuşak kopukluğu yaşamış, eski mevzilerinden birçoğunu yitirmenin yanı sıra sınıfsal değer ve geleneklerinin birçoğuna yabancılaşmış, ana gövdesini henüz tam işçileşememiş genç ve deneyimsiz kuşakların oluşturduğu yeni bir tarihsel şekillenme süreci içindedir. Bu haldeki bir ‘yığın, kitlesel ölçeklerde ancak eylem yoluyla sarsılıp güç olduğunun bilincine vardırılabilir ve yine ancak devrimci militan bir pratiğin ateşi içinde yeni bir kalıba dökülerek devrimci bir sınıf özelliğini kazanması sağlanabilir.

Onun için, sınıf hareketine sadece konjonktürel (güncel) öncülükle de sınırlı kalmayan tarihsel bir kuruculuk misyonu öncelikle, militan devrimci bir pratiğe dayalı bu kitlevi ölçekte örgütleyicilik yeteneğinin gösterilmesinde düğümlenir.

  1. Sınıfın içinde, sınıfla birlikte militan devrimci bir pratiğin ateşinde pişmeye öncünün de ihtiyacı büyüktür. Çünkü devrimci hareketin bütününü -tabii bu arada bizi de- içerecek tarzda bugün öncünün kendisi de sınıf hareketi gibi tarihsel bir yeniden biçimlenme sürecinin içindedir.

Sınıf hareketi gibi devrimci hareket de bunu oldukça elverişsiz koşullarda, sadece Türkiye ile ve sadece fiziki yenilgi ile de sınırlı kalmayan ezici bir yenilginin, irtifa ve konum kaybının ardından gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Öncü de bugün sınıftan kopuktur, hayattan kopuktur, tarihinin en etkisiz ve itibarsız dönemini yaşamaktadır.

Bu arada tarihinden de büyük ölçüde kopmuş, en temel devrimci değer ve geleneklerine dahi ciddi boyutlarda yabancılaşmıştır. Tüm bunların kir ve pasından, tasfiyeciliğin kronikleşmiş tahribatlarından bir an önce arınabilmenin yanında sınıfı bile daha yeni yeni tanıyan, onun muazzam gücünün ve potansiyelinin yaşayarak tanığı olmak şurada dursun bunlar konusunda gelişkin bir tasavvuru dahi olamayan genç güçlerin gerçek bir proleter sınıf devrimciliği potasında şekillenebilmeleri açısından da bu ihtiyaç büyüktür, yakıcıdır ve sadece bugünü değil komünist öncünün geleceğini de tayin edici önemdedir.

6) Teorik genellemeleri somut harekat planları özelliğini taşıması gereken stratejik ve taktik politikaların yerine ikame eden teoricilikten ya da stratejik bir yön ve perspektiften yoksun bir çırpınış biçiminde süreçlerin arkasından sürüklenen kuyrukçu bir dar pratikçilikten farklı olarak sınıf hareketinin gelişim seyri üzerinde etkili olma iddiasını taşıyan devrimci sendikal bir dönem stratejisi, dönemin genel bir çözümlemesi temelinde;

a) o tarihsel kesite rengini veren özgünlüklerin bütünsel bir kavrayışına sahip olmakla kalmamalı,

b) sınıf hareketinin ilerletilebilmesi açısından bunlar içerisinde tayin edici bir konuma/role/işleve sahip olanları doğru belirlemeli,

c) bu temelde hareketin önüne somut hedefler ve talepler koymalı,

d) buna uygun somut örgütlenme ve eylem biçimleri önermeli,

e) güncel çalışmayı öncünün sınıf çalışmasındaki orta ve uzun vadeli hedefleri ile birleştirecek stratejik bir yol haritası çizmeli,

f) yönelinen sektör ve alanların özgünlükleri yanında süreçteki değişmeleri de dikkate alarak sık sık gözden geçirilen somut taktik harekat planları ile kendini sürekli güncelleyen bir bütünlük taşımalıdır.

Pratiğe yön verme iddiasını taşıyan stratejik bir politika ve planlamanın temel yapı taşlarını bu unsurlar oluşturur. Teori ile pratik arasındaki ilişkinin ML kavranışı açısından bunları birbirlerinden ayırmak ya da aralarında mekanik bir basamaklandırma ilişkisi kurmak mümkün değildir. Aksi taktirde hareketin teorisi ile pratiği arasında bir kopuş ve uçurumlaşmanın onu açılmış olunur.

7) Türkiye işçi sınıfının ve sınıf hareketinin 1980 sonrası geçirdiği yapısal değişimin sonuçları olarak karşımıza çıkan avantaj ya da handikap niteliğindeki yeni çizgi ve özelliklerin -kendimizi sadece bazıları ile de sınırlamadan- bir bütün olarak kavranması kuşkusuz önemlidir. Fakat mevcut durumu kendi tarihsel amaçları doğrultusunda değiştirme iddiasını taşıyan devrimci bir sendikal strateji ve faaliyet açısından bunlar içinde bugün, sınıfın ve sınıf hareketinin uzun süren -ve hâlâ da aşılamamış olan- ağır ve çok yönlü bir yenilginin küllerinden yeniden doğmakta/şekillenmekte olduğu bir tarihsel sürecin yaşanmakta olduğu en başa yazmalıdır.

Değişimin avantaj ya da dezavantaj özelliğine sahip diğer bütün sonuçları, komünist bir sosyal devrimcilik açısından öncelikle bu tarihsel özgünlük ışığında ele alınıp bununla ilişkisi içinde değerlendirildiği ölçüde devrimci bir anlam ve işlev kazanır.

Çünkü bu özgünlük, sadece işçi sınıfının sendikal hareketinin değil Türkiye devriminin ve devrimci hareketinin bundan sonraki gelişim seyri üzerinde de belirleyici olacak tarihsel bir imkânı bağrında taşımaktadır. Her iki hareketin de yeniden şekillendiği bu özgün tarihsel kesitte sosyalist hareketle işçi hareketi ya iç içe, birbirini besleyip büyüterek, birbirinden etkilenip güç alarak görece ileri bir kaynaşma noktasını yakalayarak biçimleneceklerdir ya da her ikisini de daha doğarken güçten düşürüp bazı yönleriyle eksik, lekeli ve zayıf düşüren ayrı kanallardan akma hali bir kez daha tekrarlanacaktır.

Sosyalist hareketle işçi hareketi arasındaki kopukluğun tarihte ve Türkiye’deki sınıf mücadelesinin son 50 yıllık gelişim seyri sırasında hangi ağır bedellere neden olduğu göz önüne getirilecek olursa, bu tarihsel fırsatın hangi gerekçe ile olursa olsun bir kez daha kaçırılıp heba edilmesi sadece tarihsel bir gaflet olmakla kalmaz, Türkiye devriminin ve sınıf hareketinin geleceğini de harcayan çok ağır bir tarihsel vebal ve sorumsuzluk anlamına gelir.

Öte yandan bu tarihsel fırsatın varlığını sadece tespit edip söylüyor olmak, bu gerçeğin bilincinde olmak anlamına gelmez. Bu ‘bilinç‘ ya da ‘bilinçli kavrayış‘ kendini önce yine pratikte gösterir/göstermelidir.

Başka bir anlatımla, bu gerçeğin farkında olmak, devrimci öncülük misyonunun nasıl (ya da ne kadar) kavrandığının da somut (ve nesnel) göstergesi olarak sınıfı ve tüm toplumu ilgilendiren irili ufaklı her gelişme karşısında bu kavrayışa ne kadar denk bir pratik duruş sahibi olduğumuzda cisimleşir. Bu kesitte atılan ya da atılmayan her adım, bu tarihsel sorumluluk ve ölçüt ışığında değerlendirildiği taktirde gerçek yerini ve anlamını bulur.

8) Bugün daha çok içini seyretmekle ya da sınırlı bir öncü kesime hitapla sınırlanmadan sınıfın geniş kitlelerini etkilemeyi, onların görüş alanı içine girip etkili olmayı amaçlayan bir sendikal politika ve çizgi, Türkiye işçi sınıfının ve sınıf hareketinin 1980 sonrası geçirdiği yapısal değişimin sonuçları içerisinde ikinci olarak, sınıfın yapısındaki gençleşmeyi, deneyimsizliği, örgütsüzleşme ve parçalanmayı, yıllardır yediği darbeler nedeniyle yitirdiği özgücüne ve eylemine güven duygusunun zayıflığını dikkate alarak hareket etmeli; öncelikle bunların geriye çekici olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen örgütlenme ve eylem biçimleri ile hareket planları önermelidir.

Bu gerçeklikler ışığında; a) sınıfın genç ve deneyimsiz geniş kitleleri içinde öncelikle mevcut durumu ve koşulların değiştirilebilecekleri duygusunu uyandıracak somut sonuçların elde edilmesi, b) sınıfa ve özellikle de onun ana gövdesini oluşturan genç kesimlere bir ‘güç‘ olduklarını duyumsatacak ve o gücü nasıl kullanmaları gerektiği konusunda yol gösterici somut örnek oluşturacak eylem ve biçimlerin gösterilmesi hayati bir öneme sahiptir.

Hiçbir çözümleme, propaganda ve ajitasyon yöntemi, bu yönlerde eylem yoluyla yaratılacak pratik örneklerin -tabii ki ağızdan dolma tüfek misali arada bir patlama biçiminde değil asgari bir sürekliliğin sağlanması koşuluyla- yerini tutamaz, onların örgütleyici ve harekete geçirici etkisini sağlayamaz.

Bu perspektifin bir devamı olarak sınıfın kendiliğinden hareketlendiği eylemlere müdahale sırasında da her tekil durumda, her müdahale ve gelişmede kendisini sadece anlık/güncel/acil olanla sınırlamadan -tabii öte yandan “stratejik perspektif” adına o kesitte elde edilecek somut sonuçların sonrası açısından da taşıdığı siyasal-moral önem unutulmadan- “kurucu bir perspektifle” ileriye taşınabilecek örnekler yaratma, mevcut biçimleri zenginleştirip yetkinleştirmenin yol ve yöntemlerini arama perspektifi/sorumluluğu asla unutulmamalıdır.

Her somut durumda, yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın değerlendirilmesi sırasında bu tarihsel kurucu perspektifin hakkının ne kadar verilip verilemediği temel ölçütlerimizin biri olmalıdır.

[Sürecek]